ÇOCUĞA SAYGI DUYMAK GELECEĞİ KURMAKTIR.
Türkiye toplumunda saygı çok
önemli bir kavram olarak görünmekle birlikte; saygı ile ilgili sorunlu bir
kültüre sahibiz. Saygı duymak ve saygı duyulmak konusu Türkiye toplumunun
neredeyse kanayan bir yarasıdır.
Bir Çin atasözü derki;
"Çocuklarınız
sizlerin değildir, onlar bizzat yaşamın çağrısının kızları ve oğullarıdır.
Elinizden geçerler, sizden gelmezler. Eğer sizlerle birlikte iseler, bu sizindir
anlamına gelmez. Onlara sevginizi verin, fikirlerinizi değil çünkü onların
kendi fikirleri vardır. Bedenlerini barındırın, ruhlarını değil çünkü ruhları
bize ve hayallerimize yasaklanan yarınlardadır. Sizler onlara benzemeye
çalışın, onları kendinize benzetmeye değil."
Saygı duymak ve çocuk ilişkisi
bağlamında neredeyse “felaket” bir durumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü çocuklar saygı duyulan değil, saygı
duyan küçük, önemsiz ve birey olarak çok değerli olmayan insanlardır. Bu
aslında toplumsal gelişim ve uygarlık açısından tam olarak bir “felakettir”.
Bir
çocuğun küçüklüğünde aldığı ilk intibalar, bütün ömrünce devam eder. (Heinrich
Schlimann)
Türkiye toplumsal kültüründe
genel olarak saygı duymak ve duyulmak için:
· Ya insanların yaş ve bedence büyümeleri
gerekiyor,
· Ya da insanların “başarılı”, “zengin”,
“varlıklı”, “şöhretli” olmaları gerekiyor.
Özetle büyük olmak ve büyümek
saygı duyuluyor olmanın neredeyse bir önkoşulu gibi duruyor.
Günümüz
çocuklarının isteklerinin çoğu, ihtiyaçlarının ise pek azı karşılanıyor.
(Jesper Juul)
Çocuğa saygı duymak için
onların büyümelerini beklersek, büyüdüklerinde kendilerine saygı duyulmamış
büyükler olacaklarını düşünüyor muyuz?
Çocuğa saygı duymak için
onların başarılı olmalarını beklersek, başarılı olduklarında saygı duymayı
öğrenmemiş büyükler olacaklarını da biliyor muyuz?
Oysa çocuklar yaşları ve
durumları ne olursa olsunlar birer bireydirler. Bireyler birey olmanın
farkında olmak ve bu farkındalığın keyfini yaşamak isterler. Gelişimin doğası
gereği böyledir. Yani her canlı ve her birey
yaşına ve durumuna bakılmaksızın anlayacağı ve hissedeceği biçimde saygı
duyulmayı hak eder. Üstelik bunu bekler ve ister.
İnsanların “benlik” ve
“kişilik” gelişimlerinde kendilerine saygı duyuluyor olması, onların duygusal
ve düşünsel olarak gerekli olan besinleridir. Eğer çocuklar bazı zamanlarda
yanlış veya olmaması gereken bir şeylerin peşinde koşuyorlar ise bilinmelidir
ki, yolunda gitmeyen şeylerin işaretidir. Hayata ve çocuk yetiştirmeye
dair en büyük dertlerimizden birisi de budur.
Saygı duyulmayan çocuklar,
ilerleyen süreçlerde saygı duymayı bilmezler. Saygısız toplumlar ise böyle
oluşur, böyle çoğalır ve sorun yumakları ile boğuşurlar.
Çocukluk ve ergenlik
yıllarında saygı duyulmamış ve “saygınlık” hissi yaşamamış kişilerin birçoğu itaatkâr
ve sürekli baş eğen bir kişilik sahibi olurken, gelecekte çocuklarını önemsemeyen
ebeveyn olurlar. Birçok kişi de imkân bulursa güçlü olmanın peşine düşer. Para,
mal, mülk, paye, şan, şöhret vs. Bu şekilde kendilerini daha önemli ve daha
değerli hissedeceklerini ve “saygınlık” kazanacaklarını umarlar. En azından
bilinç altı dürtüleri bu yönde gerçekleşir. Oysa hayat bu kadar zor değildir
ve olmamalıdır.
İnsana saygı göstermek!
Kim
olursa olsun yaşı, coğrafyası, dili, inancı, rengi ne olursa olsun saygı duymak
ve saygı görmek hayatı kolay, güzel ve mutlu kılacak tek çözümdür. Tüm
canlılar ve doğa saygıyı hak eder. Var olmak saygı duyulmak için yeterlidir.
Ama mesele insan olunca, buradaki saygı sadece varlığın kabulü ve nesne olarak
var oluşa saygıyı değil, onun duygu ve bilincine değer vermeyi içeren bir bütündür.
Saygı duymak, saygı duyulan
olmak, hayatı kolay, güzel ve verimli kılmanın yöntemlerinden birisi olmalıdır.
Çocukların karınlarını ve
zihinlerini doyurduğumuz kadar ruhlarını da beslemeliyiz. (Michael Marshall)
FİLİZ ERBOĞA
İK Danışmanı - Profesyonel Koç